8 Mile // Eminem
Öncelikle söylenenler doğru; Eminem gerçekten de şaşılacak kadar iyi. Hayattan yediği darbeler sonrası omuzları çökmüş bir genç gibi yürüyor. Oscarlı Kim Basinger'ın başarıyla oynadığı "sorunlu anne"siyle karavandaki diyalogları sırasında bile hiç sırıtmıyor. Üstelik olduğundan on yaş küçük görünmeyi de başarmış (gerçekte 31 yaşında).Tüm bunlar, klip çekimlerinde yönetmenlerini ülser eden çılgın Eminem'den beklenmeyecek şeyler. Ama dedik ya Curtis Hanson'ın hiç mazereti yok. Tamam Scott Silver'ın senaryosu çok kötü ama hani nerede kaldığı mekan kullanımı? Bak, Eminem hiç olmadığı biri gibi görünmek için neler yapıyor? Fabrikalarda kir pas içinde çalışıyor. Bir kamyon dayak yiyor. Mor gözlerle ortalıkta dolanırken, üstüne bir de boynuzlanıyor. Ya deneyimine güvenilen Hanson ne yapıyor? Hiç tanımadığı için üç ay boyunca ön çekim yapmasına karşın, Detroit sokaklarında kaybolup gidiyor. Bütün film sadece birkaç mekanda geçiyor. Sanki Eminem'in filmde belalısı olan Free World tayfası: "işinizi bir an once bitirip çekin arabanızı" gibilerinden gazel okumuş, bizimkiler de alelacele çekim yapıp tabanları yağlamış. Evet, film belki hiç sıkılmadan sonuna kadar izleniyor, ama burada LA Confidential'ı çekmiş bir yönetmenden söz ediyoruz unutmayın.
8 Mil, ilk bakışta bir mücadele, bir zafer öyküsü anlatıyor gibi duruyor. Ama hikayeyi 1976 John Avildsen yapımı ilk Rocky filmine benzetenlerin, her iki filmi de (iyice) izlediklerini sanmıyorum. Çünkü Jimmy'nin uğraşıp didinmeleri, demo kaset doldurmak için kazık yemesinden ve sonunda birkaç serserinin yarıştığı kapışma yerinde galip gelmesinden öteye gitmiyor. Ayrıca sonunda bir zafer de kazanmıyor. Detroit'i aşacak bir üne kavuşacak olmasının emareleri bile yeterince verilmeden, Jimmy fabrikadaki işine geri dönüyor.
8 Mil'de iyi işlenmiş bir karakter yok. Diyaloglar iyi değil. Jimmy'nin başından geçen onca olayın, bir örgü oluşturduğuna ya da karakterin hayatında değişikliğe yol açtığını görmüyoruz. Örneğin o eski ahşap evi yakmaları, insanlara arabayla giderken sataşmaları..Genellikle birkaç ara sahnede karakterlerin tanıtımı açısından kullanılan bu tip sahneler 8 Mile'da önemli oranda yer tutuyor. Çünkü senaristin anlatacak başka bir şeyi yok! Üstelik o sokaklarda o kadar çok malzeme varken.
Müzik kullanımı mı? Efendim duyamadım. Düşünsenize, filmde Eminem oynuyor ve biz ne Lose Yourself'i ne de 8 Mil'i doğru dürüst dinleyebiliyoruz. Her ikisi de kulaklarımıza, Jimmy ritme uygun söz düşünürken çalınıyor. Ne var ki, sözlerini yavaş yavaş tamamladığını anladığımız bu şarkılardan en azından birini bile, "kapışma yeri"nde dinleme şansı verilmiyor bize. Yönetmen ve senarist, sadece Eminem'in bunca emeğine değil umutla salonları dolduran bizlere de ayıp ediyor. Bir rap filmi çekiliyor ama soundtrack albümünden yararlanılmıyor. Hatta bir yerde, albümde olmayan Cypress Hill'in Insane In The Brain'i çalıyor.
Şaştığım başka bir nokta da: Hollywood'un işini bilen yapımcılarından Brian Grazer'ın Scott Silver'in bu senaryosuna neden güvendiği. Scott Silver'a güvenmekte yanılmış. Dido'nun Thank You'sundan Stan gibi bir parça yaratarak müzik yıldızı-fanatik hayran arasındaki psikolojik ilişkiyi gayet vurucu bir şekilde işleyen Eminem'e bıraksalar senaryoyu, çok daha iyi bir film çıkabilirdi. .
Senaryodaki karakter işleme sorununa dönersek; Jimmy, alkolik annesine katlanan, elinden geldiğince sahiplenen, küçük kız kardeşine iyi davranan, arkadaşlarının yaramazlıklarına çoğu zaman isyan eden, ama gelin görün ki kız arkadaşını hamile kaldığı için terk eden, kız nedenini sorduğunda da "sorun bende, git buradan, zaten sana arabamı verdim" diyebilen bir tip. Kısacası Jimmy karakteri sadece kötü çizilmekle kalmamış, çizilmemiş bile, bir su damlası kadar bile derinliği olmayan, Eminem görünümlü bir karton karakter..
Başka bir karakter kaldı mı? Ne? Kim? Jimmy'nin sevgilisi Alex'i oynayan Brittany Murphy mi? Kendisi; buz gibi soğuk havada Detroit sokaklarında bir karış etekle dolaşmanın bedelini, çekimlerden sonraki iki haftayı, ağır grip bir halde yatak döşek yatarak ödemiş.
Ama 8 Mile 1.000.000 kere dahi verilse ben yine de izlerim.. Çünkü bütün egolarımı tatmin ediyor..
BONUS
Film Türkçe Dublaj bile olsa o atışma sahnelerine alt yazı bile eklememişler.
Buyrun o atışma sahneleri.Alt yazılı olarak.Sadece atışma sahnesi vardır.
Star Gate SG-1
29 Tem 2012 Gunu yazildi.
Bu dizi toplam 10 sezon ve 213 bölümden oluşmaştaktadır.Yıldız geçitleriyle galaksiyi dolaşan başrol olarak sg-1 ekibinin oldugu bir dizidir.Dizide Tauri(dünya) ile farklı ırkların dost ve düşman olarak ilişkileri işlenmektedir.Bazen diger gezegenlerden gelen hastalıklara karşı verilen mücadeleye ve sayısızca keşiflere tanık olucaz.Bilim kurgu ve aksiyonun birleştiği bu diziye deyim yerindeyse bağlanıcaksınız :).Dizide eski kültürler bolca işlenmiş.En çokta mısır mitolojisi işlenmiş.
Tavsiye : Bu diziye başlamadan önce Star Gate 1994'ü izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.Neden derseniz Star Gate 1994'de geçidin nasıl bulundugu ve birçok detay vardır.
Immortals / Ölümsüzler
27 Tem 2012 Gunu yazildi.
Yunan mitolojisinde geçen film.
Kötü güçler insanlıga karşı savaş açmıştır.Tanrıların eskiden titanları kapattıkları yerden çıkarıp, dünyaya ve tanrıların arasında bitmek bilmeyen bir savaş başlatmak niyetinde olan Titan Hyperion. Ares tarafından yapılan bir silahın peşindedir(Epirus yayı).Bu sayede titanları Tartarusdan çıkarabilecektir.Savaşta tanrılar Hyprtionlar yada insanlık arasında seçim yapma yetisine sahip değillerdir.Tanrıları ve topragını korumak için Zeus Theseus'u seçmiştir.
Kıyametten Sonra
20 Tem 2012 Gunu yazildi.
Yıl 2510 İnsanlık yaptıkları hataların bedellerini çok kötü bir biçimde ödemiş.Geri kalan insanlarda yaratıklarla dolu dünyada yaşam mücadelesi vermek zorundalar.İnsanlığı kurtarabilecek sadece sarı tozdur.Ve bu tozu yapabilecek tek kişi önceden yapan adamın oğludur.Ama bu bu kadar kolay olmayacaktır.Akıl almaz sahneler sizleri bekliyor.Fantastik ve Bilim kurgu hayranları için muhteşem bir film.